Son günlerde, Türkiye'deki bir ortaokulda gerçekleşen öğretmenden öğrenciye şiddet olayı, eğitim camiasını ve toplumun çeşitli kesimlerini derinden sarstı. Şiddet iddialarının temelinde, eğitimin içinde var olan cinsiyet eşitsizliği ve öğretim şekillerine dair tartışmalar yatıyor. Bu olay, sadece bir öğrencinin mağduriyeti olarak kalmayıp, eğitim sistemimizde köklü değişikliklere ihtiyaç duyulduğunu da gözler önüne seriyor.
Olayın merkezinde yer alan ortaokulda, bir öğretmenin ders esnasında öğrencisine fiziksel şiddet uyguladığı iddiaları gündeme geldi. Eğitim alanında yaşanan bu tür durumlar, yalnızca bireysel vakalar değildir; aynı zamanda daha geniş bir sorunun göstergesi olarak kabul edilebilir. Eğitimde şiddet, öğretim metodlarının etkisizliği, öğrencileri anlamada yetersizlik ve cinsiyet temelli önyargılarla doğrudan ilişkilidir.
Çeşitli raporlar, eğitim kurumlarında öğretmen-öğrenci ilişkilerinde sıkça yaşanan cinsiyet eşitsizliğinin,; bu tür şiddet olaylarının artmasına zemin hazırladığını ortaya koyuyor. Kız ve erkek öğrenciler arasında var olan eşitsizlikler, öğretmenlerin tutumlarını da etkiliyor. Bu durumda, şiddetin sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve duygusal boyutlarının da göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Eğitim sistemimizdeki cinsiyet eşitsizliği, hem kız hem de erkek öğrencilerin gelişimini olumsuz etkiliyor. Özellikle erkek egemen bir bakış açısının hâkim olduğu öğretim yöntemleri, öğrencilere yabancılaşmalarına sebep oluyor. Bu eşitsizlik, erkek öğrencilerin daha fazla söz hakkına sahip olduğu, kız öğrencilerin ise daha az görünür olduğu bir ortam yaratıyor. Bunun sonucunda, bir öğretmenin bir öğrenciye yönelik uyguladığı şiddet bardağı taşıran son damla oluyor. Eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin üstesinden gelinmediği sürece, bu tür olayların sıkça yaşanması kaçınılmaz gözüküyor.
Bir öğretmen, öğrencilerinin kişiliklerine, yeteneklerine ve ihtiyaçlarına duyarsız kaldığında, öğrencilerde kayıtsızlık ve güvensizlik oluşabiliyor. Bu durum, öğretmen-öğrenci ilişkilerini zedelerken, eğitimdeki başarıyı da ciddi şekilde etkiliyor. Eğitimde olumlu bir iletişim ortamı yaratmak, sadece öğrencilerin akademik başarılarına değil, aynı zamanda duygusal ve fiziksel güvenliklerine de bağlıdır. Öğrencilerin kendilerini güvende hissetmeleri, şiddet olaylarının önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.
Olay, eğitim sistemimizin cinsiyet eşitsizliği açısından ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Eğitimde şiddeti engellemek ve sağlıklı bir öğrenme ortamı yaratmak için atılması gereken adımlar, bu tür olayların önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Eğitimcilerin, cinsiyet eşitliğini gözeten bir yaklaşım ile hem öğrencileriyle sağlıklı bir iletişim kurması hem de bu tür durumları önleyebilmesi gerekmektedir.
Velilerin de bu konudaki duyarlılıklarının arttırılması, eğitim sisteminin geliştirilmesi konusunda kritik bir rol oynamaktadır. Her bireyin eşit haklara sahip olduğu bir eğitim sistemi oluşturmak için, öğretmenlerin eğitimi, müfredatın gözden geçirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması şart. Eğitimin kalitesini artırmak ve toplumda var olan cinsiyet eşitsizliğinin üstesinden gelmek, sadece eğitimcilerin değil, tüm toplumun sorumluluğudur.
Sonuç olarak, eğitimde yaşanan şiddet olayları, yalnızca bir vaka değil; eğitimin ve toplumsal yapının yeniden düşünülmesi gereken bir durumdur. Öğrencilerin güvenli bir ortamda eğitim alabilmesi, eğitimde kaliteyi artıracak ilk koşuldur. Şiddet istemiyoruz; eğitimde eşitlik ve adalet istiyoruz!