İnsanların zayıflama hikayeleri her zaman ilgi çekmiştir. Ancak 126 kilodan 86 kiloya düşen bir adamın dönüştürücü süreci, sadece fiziksel değişimi değil, aynı zamanda toplumun kilo verme algılarını da sorgulamamıza sebep oluyor. İki yıl içinde 40 kilo veren bu kişi, çevresinin sıkça sorduğu bir soruyla karşılaşıyor: "Gören mide küçültme ameliyatı mı oldun?" Oysa bu hikaye, bir cerrahi müdahaleden çok daha fazlasını içeriyor.
Yıllarca kiloları tarafından tanımlanan bir adam olarak, toplumun dışlayıcı tavırlarıyla yüzleşmek zorunda kalan bireylerden biriydi. 126 kiloya ulaşması, yalnızca fiziksel sağlığı açısından değil, aynı zamanda özgüveni üzerinde de olumsuz etkiler yaratmıştı. Her gün aynada gördüğü yansıma, onu sürekli bir değişim arayışı içine sokuyordu. Fakat kilolarını vermek, düşündüğü kadar kolay olmadı. Sürecin başlangıcında, pek çok diyet denemesi, fitness programı ve hatta çeşitli diyet malzemeleri ile ilişki kurdu. Ancak bu yöntemlerin hiçbirinin uzun vadeli bir başarısı olmadı.
Bu zorlu yolculuğun en önemli dönüm noktası, kendi bedeninin sınırlarını kabullenip, sağlıklı yaşam tarzını benimsemeye karar vermesiyle başladı. Hedefi, sadece kilo vermek değil, aynı zamanda kendisiyle barışık yaşamaktı. Beslenme alışkanlıklarını gözden geçirdi ve farkındalık oluşturarak, günlük rutinini değiştirdi. Sağlıklı besinleri tercih ederek vücuduna gereken enerjiyi sağlamak üzerine yoğunlaştı. Mekânsal sınırlamaları aşmanın ve hareket etmenin yollarını aradı. Spor salonuna gitmek bir seçenek değilse, parklarda yürüyüş yapmak, bisiklet sürmek gibi aktiviteleri hayatına dahil etti.
40 kilo vermek, yalnızca bir fiziksel dönüşüm değil, aynı zamanda psikolojik bir değişim de gerektiriyordu. Sonuçta, insanları ilk bakışta etkileyebilecek olan bir görünüm değişimi, aynı zamanda toplumun kilo verme algısını da sorgulattı. İmajımızın, sosyal medya çağında hayatımız üzerindeki etkisini düşündüğümüzde, bu drop-out’ların toplumda nasıl yankı bulduğunu görmek mümkün. "Gören mide küçültme ameliyatı mı oldun?" sorusu, aslında dinleyenin bakış açısını yansıtan bir tutumdu. Birçok insan, direkt olarak estetik cerrahi ile ilişkilendirilen bu dönüşümü kendi hikâyelerine uyguluyor ve gerçek çaba gerektiren bir süreci sorguluyordu.
Bu hikayenin en dikkat çekici kısmı, bireyin bu tür sorular karşısında nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği üzerine düşünmektir. Görenlerin genel kanaati, kolaycı bir yolu tercih ettiğimiz düşüncesi üzerinden ilerliyor. Oysa ki kilo vermek, zaman, sabır ve irade gücü gerektiren bir yolculuktur. Bu aşamada, toplum bilincine katkıda bulunacak bir sorumluluk da üstleniyor: Kilo verme süreçleri hakkında daha bilinçli ve saygılı bir dil geliştirmek, herkesin hikayesini ve onun zorluğunu anlayabilmek önemlidir.
Özellikle sosyal mediyanın etkisiyle, vücut imajı üzerine şekillenen bu algılar, birçok insanın kendisini yetersiz hissetmesine yol açabiliyor. "Mide küçültme" gibi pratik çözümler için yapılan yorumların, birçok kişinin duygusal durumunu zedeleyebilecek bir dille yapıldığını gözlemlemek mümkün. Bu noktada, kendi hikayesini paylaşan kişi, diğerlerine de ilham vermek adına daha sağlıklı bir iletişim biçimi benimsemelisiniz.
Sonuç itibarıyla, kilo verme yolculuğu bir köprü niteliği taşıyor. Kendi yaşam hikayesini paylaşan bir kişi, çevresindekilerle içten bir bağ kurarken, sağlık, özgüven ve zihin sağlığı üzerine daha sağlam temeller atmayı hedefliyor. İki yıl süren bu serüven, sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir dönüşümün de hikayesidir. Günümüzde yaşadığımız outlier süreçler ve kendimizi ifade etme biçimlerimiz, aslında kim olduğumuzu anlatan parçalardır. Bu hikaye, başarıların ve zorlukların birleştiği bir yerde durmakta, kendimizin yanı sıra diğerlerini anlamak ve desteklemek adına bir adım daha atmaktadir.